Kapadokya Tarihi Dönem Dönem Özeti
Kapadokya, sınırları Eski Çağ’da çizilmiş bir bölge olup binlerce yıldır pek çok medeniyete ev sahipliği yapmaktadır. Günümüzde Kapadokya denildiğinde akla ilk olarak Nevşehir ve ilçeleri geliyor olsa da Kırşehir, Kayseri ve Akhisar ve Niğde’yi de içine almaktadır.
Kapadokya Tarihi
Kapadokya’nın jeolojik tarihi 60 milyon önceye kadar dayanmaktadır. Bu dönemde Torosların yükselmesiyle birlikte bölgedeki yanardağlar harekete geçmiştir. Binlerce yıl boyunca devan eden patlamalar bölgedeki suyun kurumasına neden olmuştur. Yanardağların pasif hale geçmesinin üzerinden uzun yıllar geçmiş ve lavlar akarsuların etkisi ile şekillenmiştir. Ortaya ise; dünyada benzeri son derece az olan peri bacaları çıkmıştır. İnsanlığın var olması ile birlikte bu peribacalarının bazıları oyulmuş ve çeşitli yapılan inşa edilmiştir. Günümüzde ise; turistlerin oldukça ilgilisini çekmekte ve Kapadokya’nın bir turizm cennetine dönüşmesini sağlamaktadır.
Kapadokya ile yapılan araştırmalar milattan önce 2000’li yıllara kadar bu bölgede yaşam olduğunu ve önemli medeniyetlerin gelişmesinde etkili olduğunu göstermiştir. Eski Çağ’da Asurluların egemenliğindedir. Bu süreçte ülkenin tüccarları Kapadokya’yı bir ticaret merkezi haline getirmiştir. Günümüzde de bu dönemden kalma eserler ve kültürel kalıntılar mevcuttur.
Asurluların ardından Hititler ve Frigler’in toprakları olmuştur. Ardından ise; Pers İmparatorluğu Kapadokya’yı toprakları arasına katmıştır. Bu dönemde Katpatuka adıyla anılmıştır.
Milattan önce 300’lü yıllarda İskender tarafından fethedilmiştir. Bu dönemde de Kapadokya Anadolu’nun en önemli bölgelerinden birisi olmuştur. Daha sonra Kapadokya’da, bu bölgede hüküm sürdüren Kapadokya Krallığı kurulmuştur.
Kapadokya Krallığı yaklaşık 100 yıl varlığı sürdürmüştür. Krallığın yıkılmasıyla birlikte Kapadokya Roma’ya bağlı bir eyalet halini almıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Hristiyanlığın yayılmasında oldukça etkili olmuştur. Pek çok din adamı bu bölgeye gelerek inzivaya çekilmiştir. Ayrıca çeşitli din okulları açılmış ve Hristiyan misyonerliği yapılmıştır. Roma’nın ikiye ayrılmasının ardından Kapadokya Bizans’a bağlanmıştır.
Kapadokya’da Türklerin egemenliğine geçmesi ise; Selçuklular döneminde olmuştur. 1072 yılında Selçuklu ’ya bağlanan bölgeyi 1400’lü yıllarda Osmanlı almıştır.
Kapadokya tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile sadece ülke içerisinde değil, tüm dünya genelinde son derece ünlü bir bölgedir. Türlü türlü gizemlerle, tarihi dokularla ve eşsiz bir doğa ile donatılmış olan Kapadokya bölgesi sahip olduğu güzellikler ile her yıl milyonlarca ziyaretçiye kapılarını aralamaktadır. Profesyonel rehberler aracılığı ile Kapadokya bölgesi detaylı bilgiler edinilerek gezilebilmektedir. Kapadokya bölgesi tam olarak medeniyetlerin beşiğidir. Pek çok farklı millete ev sahipliği yapmış, tarihe doğrudan tanıklık etmiştir. Bu nedenle her bir karesinde eşsiz bir yapıları, birbirinden farklı hikayeleri bulunmaktadır.
Kapadokya bundan tam 60 milyon yıl öncesinde Güllü Dağ, Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tarafından püskürtülen lavlar ile temelleri atılmış bir bölgedir. Gel zaman git zaman milyonlarca yıla yayılmış olan yağmurlar, rüzgarlar tarafından aşınmaları ile birlikte bugünkü şeklini almıştır. Doğanın uzun emeği bölgeyi adeta bir nakış olarak peribacalarıyla işlemiştir. Bugünkü görkemli yapısı yıllar boyu süren aşındırmalar ile oluşmuştur. Doğa kendi sanatını bu bölge üzerinde göstermiştir. Günümüzde hala korunaklı bir şekilde seyre durmakta olan peribacaları bölgenin her yerinde gözlemlenebilmektedir.
Kapadokya tarihi paleolitik dönemlere kadar gidebilmektedir. İlk yerleşimlerin bu dönemlerde gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir. Bu dönemden sonra tekrar aktifleşen volkanlar uzun bir süre boyunca tekrar insanların yerleşmelerine müsaade etmemiştir. Neolitik döneme kadar bu durum böyle devam etmiştir. Ürgüp yakınlarında Avla Tepesi üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda bulunan obsidyen ve sileks taş aletler bulunmuştur. Bu aletlerin neolitik dönemlere ait oldukları saptanmıştır. Daha sonrasında ise İpek Yolu tekrar Kapadokya için önemli bir parlama dönemini yaşatımıştır.
Kronolojik olarak bakıldığında Kapadokya sınırları içerisinde yaşamış olan en eski medeniye Asurlar olmaktadır. İlk ticari öğütlerini Kayseri Küllütepe ve Hattuşaş Karum üzerinde gerçekleştirmişlerdir. Anadolu’da yazının ilk kez görüldüğü dönemlerdir. Kapadokya tabletleri olarak anılmakta olan çivi yazıları metinler ticaret ve evlilik ile ilgili kurallarla ilgilidir. Hitit medeniyeti sanatının temeli bu medeniyet ile birlikte atılmıştır. Tapınma ve tanrı fikirlerini Anadolu’ya taşıyan bir medeniyet olmuştur. Kapadokya uygarlıkları içerisinde ilk sırada gelmektedirler.
Asurlar sonrasında Hititler Kapadokya üzerinde koca bir uygarlık haline gelmektedirler. Kocaman bir imparatorluk haline gelen Hititlerin başkenti Hattuşaş olmaktadır. Kapadokya hakkında ilginç bilgiler edinmek isteyenler Kapadokya’nın medeniyetler tarihine bakabilirler. Burada yer alan tüm medeniyetler oldukça ilginç izler bırakmış ve şimdiki görkemli Kapadokya bölgesinin oluşmasını sağlamışlardır.
Kapadokya bölgesi üzerinde hemen hemen her yerinde izlerini bırakmış olan Hititler Kapadokya tarihi içerisinde son derece önemlidir. Kapadokya’nın her bir karışında bir iz bırakacak kadar uzun ömürlü bir medeniyet olmuşlardır. Önemli geçitler, ırmakların yakınlarında anıtlar bırakmışlardır. Ulaştıkları sınırları ve hikayelerini geçtikleri yollara işlemişlerdir. Kapadokya bölgesi içerisinde yeraltı şehirlerinin savunma amaçlı geçitlere döşendiği tarihler de Hititler dönemine denk gelmektedir. Hititler dönemi Kapadokya bölgesi için son derece önemlidir.
Kapadokya bölgesine katkıda bulunan medeniyetler içerisinde Frigler de bulunmaktadır. Kapadokya hakkında kısa bilgi verilecek olursa en önemli bilgi Kapadokya’nın medeniyetler beşiği olduğunu belirtmek olacaktır. Kapadokya pek çok medeniyete ev sahipliği yapması nedeni ile pek çok ize ve tarihi dokulara sahiptir. Sahip olduğu doğası ile birlikte de mükemmel bir bölgedir. Her gezginin rotasına giren bu önemli alan tüm dünya genelinde oldukça önemli bir yere sahip olmaktadır.
Friglerin tarih sahnesine girmesi ile birlikte Orta Anadolu sınırları içerisinde yer alan Hitit kentleri birer birer yıkılmışlardır. Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit Dönemi başlamıştır.
Asurlular Kapadokya için Katpatuka adını vermişelerdi. Bugünkü adı ise Persler tarafından verilmiştir. Anlamı ise “Güzel Atlar Ülkesi” demektir. Zerdüştlüğü benimsemiş olan Persler ateşin son derece kutsal olduğuna inanmakta idiler. Bölgede yer alan yanardağlar onlar için tapınaktı. Büyük İskender tarafından bozguna uğratılana kadar da bölgede hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Büyük İskender Persleri yenmiş ancak Kapadokya halkının direncini yenememiştir. Kapadokya Krallığı da işte bu dönemde bu nedenle kurulmuştur. Kapadokya Krallığı bir süre sonra Büyük İskender öldükten sonra barış ve huzurunu kaybetmiştir. Bir süre sonrada güçlenmekte olan Roman İmparatorluğunun bir eyaleti haline gelmiştir.
Kapadokya’nın Hristiyanlık açısından önemi bu dönemde ortaya çıkmıştır. Hristiyanlık yeni yeni yayılmaya başlamıştır ve Kayseri bölgesini Hristiyanlık üssü haline getirmişlerdir. 4.yüzyılda Hristiyanlık son derece hızlı bir şekilde yayılım göstermekte idi. Sığınmak için oldukça elverişli olan Göreme ve çevresi Kayseri piskoposu olan Aziz Basil tarafından yayılmış olan bir öğreti ile birlikte manastır yaşamının resmen başladığı ilk yer olmuştur. Bu dönem bu nedenle Hristiyanlık için son derece önemli olan bir dönemdir. O dönemlerde Kapadokya’nın merkezi Kayseri idi.
Roma İmparatorluğu dağılmaya başlaması sonrasında Kapadokya’ya uzun süreli Doğu Roma etkisi yerleşmiştir. 7.yüzyılın ilk yarısında Sasaniler ve Bizanslılar arasında olan savaşlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Sasaniler bölgeyi kısa süre içerisinde himayesi altına almıştır. Sasaniler Halife Osman tarafından yıkılmışlardır. Kapadokya bölgesi ise bu defa Emevi Arap akınlarına maruz kalmıştır.
Bizans İmparatoru Selçuk Bey’in ordusuna Malazgirt Savaşı ile birlikte yenilmiştir. Bu sayede Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. 1082 yılında da Selçuklular Dönemi başlamış olmuştur. Yüzyıllarca Hristiyanların merkezi haline gelen bölgede Müslüman Türklerin varlığı herhangi bir şekilde mutsuzluk yaratmamıştır. Bu dönemde var olan Sultan Mesud hakkında yapılan fresklerde övgü ile söz edilmesinden bu durum gayet net bir şekilde anlaşılmaktadır. İki din arasında bir hoşgörü hakimdi. Kapadokya önemi medeniyetler bakımından son derece yüksektir. Buradan geçen her medeniyet arkasında önemli bir iz bırakmıştır.
En sakın ve en kalkındığı dönemler Osmanlı Dönemi’dir. Hristiyanlar Selçuklu döneminde olduğu gibi rahatça yaşamlarına ve ibadetlerine devam edebilmişlerdir. Hoşgörü içerisinde yaşamlarına devam etmişlerdir. Camiler, çeşmeler, külliyeler yapılmaya başladı. Kapadokya tarihinde Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Hristiyan halk bölgeyi terk etmiştir ve arkalarında tüm medeniyetlerden izler taşıyan yapılar bırakmışlardır. Kapadokya kültürel özellikleri içerisinde bu yapılar bulunmaktadır. Birçok kültürün birçok inanışın atmosferine sahiptir. Kapadokya’nın bu kadar özel olmasını sağlayan peribacaları gibi doğal oluşumlar da bölge için son derece önemlidir.
Kapadokya tarihi ağızdan ağıza yayılan rivayetleri ile de son derece gizemlidir. Her tarihin altında farklı bir hikaye bulunmaktadır. Her bir tarihte farklı bir söylence bulunmaktadır. Kapadokya Peri Bacaları oluşumundan keşişlerin yaşamasına kadar yüzlerce anlatıma sahiptir. Kapadokya tarihçesi son derece özel ve nettir. Yer alan medeniyetleri ile birlikte kendisine özgü izlere sahip olmuştur. Birçok kültür ve birçok inanış bu bölgede yer almıştır. Bu nedenle son derece özel bir bölgedir.
Kayaların tüflü yapıları nedeni ile de kolayca oyulmak için müsait olmuşlardır ve böylelikle de barınmak için uygun oldular. Bunun sonucunda da yeraltı şehirleri gibi çeşitli yapılar ortaya çıkmıştır. Kapadokya her bir adımında farklı hikayeler, tarihi izler ve önemli yapılar barındırmaktadır. Özel atmosferi nedeni ile tüm dünyada dikkatleri çekmekte ve ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Kapadokya’yı ziyaret eden turistlere muhteşem bir görsel şölen yaşatan peri bacalarının kalpleri ısıtacak bir hikayesi var. Bu hikâyede uzun uzun yıllar önce Kapadokya’da çok büyük devler olduğu tasvir edilir. Ancak bu devler büyük oldukları kadar korkunçlarmış. Bölgedeki insanlar bu devlerden çok korkar ve devleri kızdırdıkları takdirde kendilerini yiyebileceklerini bilirlermiş. Üstelik insanlara kızan devler, evleri de olan dağların tepelerine çıkar ve buradan insanlara ateş topları gönderirlermiş.
İnsanların durumuna üzülen peri padişahı, onlara yardım etmek istemiş. Bunun için tüm perileri görevlendirmiş. Perilerin görevi, devlerin attıkları ateşleri söndürmekmiş. Silahları ise; ellerindeki buzlarmış. Devlerin attığı ateşlere buzlarla karşılık veren periler, devlerin ateşlerini söndürmeyi başarmışlar. Böylece devler perilerden korkmuş ve evleri olan dağlardan dışarı çıkmamaya başlamışlardır.
İnsanların devlerden kurtulmasıyla birlikte perilerle insanlar arasında büyük bir dostluk oluşmuştur. Bu dostluk sonunda ise; insanlar kayalara oydukları evlerinin üzerine birer de küçük ve sivri alan inşa etmişler. Bu alanda ise; periler yaşamaya başlamış.
Kapadokya hakkındaki içeriklere göz attığınızda Kapadokya’nın adının Güzel Atlar Ülkesi olarak geçtiği anlatılır. Bu adın ise; Persçe Katpatuka kelimesinden geldiğini düşünülür. Ancak tarihi kaynakları incelediğimizde karşımıza farklı bilgiler çıkabilmektedir.
Kapadokya’nın Yunanlar tarafından yönetildiği milattan önceki yıllarda Persler Yunan şehirlerini istila etmeyi başarmışlardır. Bu istilalar sonucunda bölgede Pers Krallığı kurulmuştur. Pers Krallığının egemenliğini sürdüğü bu döneme ait olduğu düşünülen yazıtların birisinde Kapadokya’dan Katpatuka olarak bahsedilmiştir.
Dil bilimcilerin Persçe üzerinde yapmış olduğu araştırmalarda ise; Katpatuka gibi bir kelimeye yer verilmemiştir. Üstelik güzel atlar ülkesi kullanımını karşılayan bir başka kelime grubu bulunur. Bu nedenle Kapadokya kelimesinin Hititlere dayanabileceğini düşünen dil bilimciler mevcuttur. Bu düşünceye göre; Katpat, Hitit tanrıçası Khepat’ı temsil eder. Kelimenin sonunda yer alan “ukh” ise; halk anlamına gelir. Böylece kelime Khepat’ın Halkı olarak kullanılır. Hititlerin egemenliklerini sürdürdüğü dönemde ülkelerin isimlerinin tanrı ve tanrıçalarla anılması ise; bu düşünceyi güçlendirmektedir.
Bir başka araştırma ise; Katpatuka kelimesinin Luvi dilinden geldiğini söyler. Anlamı ise; alçak ülkedir. Ayrıca Kapadokya isminin anlamının 12 Eylül döneminde Persçe olduğunun söylendiği ile ilgili daha zayıf savlar da mevcuttur. Bu düşünce 12 Eylül’de Yunan isimlerinin yasaklanması nedeniyle Kapadokya’nın adının değiştirileceğine dayanmaktadır. İsim değişikliğine gidilmemesi için ismin Persçe’den geldiği söylenmiştir.
Kapadokya’nın adı nereden gelirse gelsin son halini almasında Helen kültürünün etkili olduğu anlaşılmaktadır. Pers Krallığı boyunca “Katpatuka” adıyla anılan bölge Helen döneminde değişerek Kappadokia olarak söylenmeye başlamıştır.
Kapadokya’nın tarihine baktığımızda binlerce yıl boyunca çok sayıda medeniyete ev sahipliği yaptığını görmek mümkündür. Yapılan araştırmalar ancak Milattan Önce 3000’li yıllara kadar uzanmaktadır.
Eski Çağda Asurlular ve Hititlere ev sahipliği yapmıştır. Bu dönemde bölgede ticaret yolları kurulmuş ve böylece kültürel etkileşimler olmuştur. Etkileşimler nedeniyle Kapadokya’nın tarih sahnesinde önemli bir rolü olduğu bilinmektedir.
Bir dönem Frigya ve Lidyalılar Kapadokya’da hüküm sürmüştür. Bu dönemde pek çok gelişme yaşanmış ve ilk para icat edilmiştir. Bu dönemin ardından tekrar bir süre Hititler bölgeyi ele geçirmiş ve sonrasında Persler tarafından istila edilmiştir.
Oldukça kısa bir süre Makedonya Krallığı’na ait olan Kapadokya’da daha sonra Kapadokya Krallığı kurulmuştur. Ancak çevrede bulunan güçlü devletler nedeniyle krallık varlığını uzun süre devam ettirememiştir.
Roma İmparatorluğu bölgede en uzun süre varlığını sürdüren devletlerden birisidir. Roma’nın yıkılmasının ardından ise; Roma’nın bir kolu olan Bizans’ın egemenliğine geçmiştir.
Bizans’ın ardından Anadolu’ya Türk boyları göç etmeye başlamıştır. Ancak Kapadokya’nın Türklere geçmesi Malazgirt Savaşı ile olmuştur. Bir dönem Moğolların eline geçen Kapadokya 1400 yılında Osmanlı’ya katılmıştır. Bu süreçte Kapadokya önemli bir konuma sahip olsa da Niğde’nin ilçesi olarak kabul edilmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra ise; tek başına bir şehir olmuştur.
Kapadokya’da milyonlarca yıl önce aktif hale gelen yanardağların durması ve lavların soğuyarak şekil almasıyla birlikte peri bacaları ve bölgeye özgü kayalar oluşmuştur. Bu doğal yapılar ise; insanların şekil vermesiyle birlikte birer yaşam alanına dönüşmüştür. Bölgenin avantajları ise; uzun yıllar çeşitli devletler arasında savaşlar çıkmasına ve Kapadokya’nın el değiştirilmesine neden olmuştur.
Kapadokya’yı keşfeden ve bölgede yaşayan ilk insanların ise; Luvi ile Hititler olduğu düşünülmektedir. Ancak Kapadokya’nın tarihi çok eski yıllara dayandığından araştırmalarla ilgili çeşitli tartışmalar vardır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kapadokya_Krall%C4%B1%C4%9F%C4%B1